19 Eylül 2011 Pazartesi

Fiirenze

Gece Roma'dan yola çıktık ve bolca uyuduğumuzu düşünüyorsanız, ağır yanılgıdasınız gençler. Evet rezervasyon yaptırmamıştık, Almanya'da trenler boştu burda ne kadar kötü olabilirdi ki ? O sorunun cevabını öğrendik işte. Daldık bi vagona, hatta direk bi kompartımana daldık boş olan. Abuk bir adam sürekli italyanca konuşup durdu, biz de ingilizce konuşsun diye uğraşıyoruz ama nafile. Sonradan anladık ki oranın sahipleri doluştu içeri ve biz hop dışarı çıktık. Hop dediğime de bakmayın çıkana kadar canımız çıktı daracık bi yerden bahsediyorum. neyseki kompartıman karşısındaki oturaklardan ikisini kapabildik. Arkadan esen soğuk rüzgar, etrafımızdaki abuk insanlar falan derken tabiki sıkıntılı bir yoldu. Ama esas gerginlik yanımdaki mal adam kalktıktan sonra yerine geçen zenci gelince başladı. Dışarı giderken zenciler şöyle tehlikeli böyle riskli uyarıları o zaman etkisini göstermişti işte. Kapkaç neyin konusunda ama yanlış olmasın. Neyseki o da baya uykulu bi herifti de pek bi huzursuzluk yaratıcak hareketi olmadı. Bu sırada DSim çantada ve çanta indirip geri kaldırmak istemiyceğimiz bi yükseklikte. O yüzden yol baya uzun geçti. Sonra aktara maktara vardık Firenze'ye, sabahın köründe. Yanılmıyorsam 5-6 kere aktardığımız aynı trene bindik o sabah uykumuzu alabilmek için.

İstasyonda duyduğum Santa Maria Novella üçlemesi hala aklımdadır.
Çok da hoş söylüyordu abla her kimse. Neyse işte tahmin edersiniz gittik öyle önce merkezi yerlere. Sonra haritada aa şuraya gidelim, aa buraya gidelim dememin ardından abuk sabuk yollara düştük. En kötüsü tek gidiş yolumuzun bile ücretli olması üzerine geri basmamızdı. Daha Pisa görülmemiş saat akşamüstü olmak üzereydi. Biz daha bir adet öğünü yememiş durumdaydık falan. Bastık geri. Ben her Pisa dediğimde inatla pizza anlayan heriflere rağmen öğrendik nasıl gitçeğimizi. O klişe pozu vermek için gittiğimizde tabiki hava kararmıştı. Pek görünmesek de var bizim de bir resmimiz, FAK YES ! Öyle yani o gün de öyle geçti, Zaten gezdiğimiz yerler resimlerde var. Bir sonraki durak Venezia, evet dersimizi aldık rezervasyonluyuz bu sefer.

Dipnot: Her geçen gün leşleşiyoruz, Venezianın ilk yarısı da onun üzerine gelişiyor zaten. Laters.

16 Eylül 2011 Cuma

Vatikan şeysi

Bir önceki yazıda bahsetmeyi unutmuşum, akşam bu ne abi her yer kapalı -hayır ingilizce- dediğimiz eleman bize "Welcome to Rome, there is nothing here" demiş ve bizi kitlemişti. Şimdi güne dönersek sabahın körüne alarm kurmuştuk, körü dediğim de 8 falandır en erken. Böyle bozuk duşa girip yıkanma faslı koşturarak check-out yapmak falan derken gittik Terminiye bıraktık çantaları. İlk iş öğle yemeğiydi veee SUPER MARIO'yu bulduk. Yediğimiz en güzel pizzadan sonra SM ile resim de çekildik. Bu arada adamın adı sanırım gerçekten Mario, öyle sesleniyolardı.
Neyse efenim böyle yer rezervasyonu bilmem ne yapmadık istasyona geri dönelim derken bi markete dalmış bulunduk. Alışveriş sonrası -alışveriş dediğim birer su falan- tam çıkıyooorduk kiiiğ Zenci Hacı Amca durdu ve nerdensiniz siz yegenlerim tadında bir soru sordu. Türkiye falan dedik ve Monolog tadında dialog:
ZHA:Aaarkadaas
GvA: -trollface-
ZHA: You know Erbakan, not Erdogan ?
GvA: Yes
ZHA: He was a great leader, he died.
GvA: ...
Kasiyer: "O.O"
daha sonra ZHA yumruğunu sıkar ve göstererek "THE GRAAAAAAAAND ISLAAAAAAAAAAM" der, çıkar ve gider. Biz dehşete düşmüş şekilde kamera şakası olup olmadığını anlamadan bunun geyiğini sürdürmek üzere yolumuza devam ederiz.
Vatikana ulaşmak üzere durağımızda indikten sonra "Vatikan nerde lan?" diye aranırken fotoğraftaki adı Storia e Magica, lakin ingilizce broşüründe daha farklı bişi yazdığına inandığım dükkana girdik. Girişinde Slytherin cüppesi, hemen yan odasında V kostümünden tut ilginç figürler bulunabilen, tabiri caizse sevimli bir turuncu hanım kızın yardımcı olduğu dükkandan elimizde birer kadehle ayrıldık. O kadehte resimlerde mevcut zaten. Aslında hemen ayrılmadık, Vatikan'da elimizde olmasın diye bıraktık ve Vatikanı turlamaya başladık. Çok uzun bir sıra yoktu ona seviniyorum. Hayatımda çıkmadığım bir merdiveni çıktıktan sonra bütün Vatikan ve Roma ayaklarımızın altında kaldı. Sonra söve söve indik ve kadehlerimizi aldık. Sonrasında acıkan GG bişiler yedi ve biz Castel Sant'Angelo sırasında beklemeye koyulduk. Kaleyi biraz turladıktan sonra Passetto di Borgo yürüyüşüne (buraya tık) çıkmış olduk. Ordaki saçmalamalar haricinde bişey yazmama gerek yok heralde. Ordan döndüğümüzde de kaçta olduğunu hatırlamadığım Firenze trenine bindik ve vee vee... to be continued.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Rom

Şimcik hatırladığım detay sayısı azalmaya başladı bunu baştan söyleyeyim. Başlangıç noktası gün 2 yer Roma. Resimlere bakıp bişey atlamamak için uğraşmaya çalışıyorum ama pek bi detay yok ilk gün için. Uçaktan indik mal mal bakınıyoruz napçaz diye. Bir şekilde havaalanının ordaki istasyona yürüdük ettik. Nasıl gitçez lan biz derken gittik orda biletçi kadına sorduk. Bize zorla bi bilet sattı bu şart diye. Atladık o trene uğraşa uğraşa gittik otele kadar. Otel dediğim de dandirik bişi. İki saatte yerleştik filan, sonra nereye gitmemiz gerektiğine karar verdik. İlk durak Vatikan değildi, şehrin daha merkezi yerlerini tercih ettik. Gece Pantheon'a ulaşana kadar gezindik bütün bölgede. Roma dondurması falan yedik. Ama o günün olayı gezdiğimiz yerler değil kayboluşumuzdu.

Patnheon önündeki sokak gösterisini de izledikten sonra yolda http://www.youtube.com/watch?v=AslcMJCwKco linkindeki reklamdan konuşan elemanları duyunca bi şaşırdım. neyse ilerlemeye devam ettik saat çok geç değildi laakin trenler bitmiş ! hangi otobüs işe yarar falan derken bindik birine gittik ama esasen pek alakalı değilmiş yolumuzla. ben "suuuuuu suuuuu!" diye söylenirken bi saat falan yürüdükten sonra başka bir otobüse daha bindik ve bir saat falan gezinmiş olduk yine. neyse indik bi yerde ama oranında pek alakası yokmuş. En sonunda bikaç insan gördük kenarda oturan. Onlara su nerden bulabiliriz falan dedik, sağolsunlar biraz fikir ürettikten sonra bize şişe su verdiler. Sonra yolu falan sorduk önce tarif ettiler ama uzak dediler, sonra taksi çağırma fikrini söylediler, ondanda vazgeçtikten sonra bizi arabayla alıp otele kadar bıraktılar. Kendilerinin resimleri daha sonra yüklendiğinde bulunulabilir merak edenler için. Bütün minnet tekliflerimizi reddettikten sonra gittiler ve bizde bu günü kapattık. Sözde saatlerce uyuycaktık ama saat 10da check-out yapmamız gerektiği için pek uyuyamadık. Gerisi gün 3 yazısında. O gün de Romadayız ona göre.

4 Eylül 2011 Pazar

Intro

Bakin gencler, gezinin nerdeyse sonunda ilk yazimi girme firsatini yakaladim. O zaman kisaca ilk gunu anlatayim cunku cok olmasada bitmesi gereken bir sure var.

Hayvancil cantami alip evden cikmis 2dklik mesafede bana eslik edecek arkadaslari beklemeye koyulmustum ilk olarak. o sirada paramin bir kismini evde unutmusum. Ama olay o degil tabiki. hemen gittik Izbana ucu ucuna yetistim filan trene acele var tabi ya kacmamasi lazim. Bir saatlik yolculuk sonrasi havaalanina gitmeyi basarmistim arrivaldan giris yaparak yolumu kisalttim ve ucagi beklemek icin yukari firladim. Ucak 2 saat ertelenmis. Tabiki bunu Gokuya soylemedim, gelsin de beraber bekleyelim diye. Ilginc alarm sesi olan bi adam vardi 50 kere calsada uyanmiyodu filan ilginc bi deneyimdi. Ucakta da almanci bi tip vardi yanimizda o da bir sonraki paragrafin yildizi. Uctuk gittik filan, cuuuzler esliginde ayrildik ucaktan.

Aciz ne yesek diye bakinirken hotdogcu gorduk direk yoneldik ve uzaktan bir ses dousdahsdkajsd diye bisi, anlamadim tabi. adam geldi turkce biliyor musunuz dedi, eveti duyuncada "Domuz var onda" dedi. biz noluyo lan derken bikac kez daha tekrarlayip gitti. Sabahin ilk saatinde de fiyat/performans oranlayamayinca caydim o hotdogdan. neyse dalip yol sordugumuz ilk mekan sahibi de Turktu. Bana Turkce konusarak Polonyali misin diye sordu yol tarifi arasinda. Ilk suyumuzu da ordan hediye aldik. Guc bela Merkez istasyona indik ve aksiyon basladi.

Ilk durak Asya yemekleri yapan bi yerdi, kahvaltimizi burda yaptik. Ben sadece corbasini ictim diyelim. Cok tatsiz buldum yemegi bir daha vietnam yemegi yediremezsiniz bana. Haritamiz yoktu ve rastgele gezinmeye basladik. Sanirim oktoberfest ile alakali yeri buldum filan. guzel yapilar bulduk. kahve icmek icin durdugumuz ilk yer de Turk mekani cikti. Butun mekanlar kapaliydi zaten. Sonra tarihe bakmak aklima geldi, evet gun pazar ve almanlarin slackerlik gunu.

Yine istasyona donduk ters yonde gezinmeye basladik filan, bir nehir turu tarzi biseye binmemiz bize sehri baya tanitmis oldu. sonrasinda baya bi kilometrelik yerleri yuruyerek kesfetmeye basladik. Hanim hanimcik kizlarla muhabbetlerimiz oldu yonumuzu bulmak konusunda. Sagolsunlar cok yardimci oldular. Ilginc heykellere tirmandik. Arada Yunan tanrilarina benzeyen heykeller falan da vardi, en azindan ben benzettim. Hava kararana kadar hatta gece olana kadar gezindik, sonra sivri zekalarin yollari kapatmasi sonucu baya bi arandik yolu bulmak icin. 1de filan donduk iste. ne yapsak falan derken bir Erasmus ogrencisi Turkle daha tanistik, muhabbet ede ede Tren saatine ulastik.

Trenin bir sonraki durak Hannover ve ordan Romaya ucuyor olucaz. fakat istasyonla havaalani arasini hatirlamiyorum, cok uykum vardi. Roma ucagi da bi sure bekletmisti onu soyleyebilirim. Ve atladigim nokta. Vize/pasaport kontrolu yapan alman ingilizce bilmiyodu ve yanimizdaki kadina tercume ettirdi soru cevaplari. Neyse 24 saat oyle gecti ve sure dolmak uzere. yeni yazida gorusmek uzere, cuuuz !

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Screw them guys, im not goin home

Bu yazı reklam niyetinde, şimdi bu çocuk napıyo ne ediyor lan acaba diye merak etmeyin, izleyin burayı. Fırsat buldukça bişiler yazarım, umarım :D CIAO

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Wait for it

'sup bitches ! muhabbete kaldığımız yerden devam edelim. öncelikle günün anlam ve önemine hitaben belirtiyorum ki küçükken oruç tutmak istemiştim olmaz dedilerdi, biraz daha büyüdüm artık tutabilirsin dendi bana ne yaa dedim. oruçla ilgili tüm alakam budur :D
Efenim bilen bilir şimdi interrail gibi bir maceraya atılıyorum troll bir arkadaşımla beraber. Wow hesabımı açmama sebeplerimden biri de budur. Baya bir süredir de vize işlemi için falan uğraşıp duruyoduk. ilk gittiğimizde bugün git sabah gel dediler, bir gittik sıra vardı işleyemedik, tekrar gittik böyle olmaz dediler filan. En sonunda bugün gittik de belgeleri tamı tamına teslim ettik. Bekliyoruz bakalım 1.5 hafta süre koymuş tahmini. Neyse artık kafamız biraz daha rahat. Kaç gündür erken kalkmaktan saçma sapan saatlerde uyur olmuştum.

Eve döndüğümde bayadır yapmam gereken bir işi yaptım. Harry Potter'ın son filmi izlemeye gittik arkadaşlarla. 19 yıl olayını perdede komik gelse de hem güldük hem hüzünlendik film boyunca. Kitapları okurken ilk önce kıl olduğum, sonra ısındığım, sonra tekrar uyuz olduğum, en sonunda da aslansın dediğim Severus'un sahnesi zaten damar noktalarından biriydi. Kafamda oluşandan daha yıkıcı bir şekilde aktarmışlar, tebrik ediyorum. Not my daughter, YOU BITCH ! zaten en merakla beklediğim andı zevklendim :D. Birde o Rupert turuncusu sözüm sana, kıskanıyorum lan seni. İlerde bi gün kanka olursak sana sorcaklarım var. Öyle işte Emma'yı her sinemada gördüğümde uzun süre etkide kalıyorum, aslında o yüzden izlememiştim filmlerin yarısını. Bir gün onu da bulucam da o başka konu.

Bu yazılık da bu kadar yeter mayıştım ben burda. Dağılalım şimdi.

*Eternal Tears of Sorrow - Sakura no Rei*

Welcome Traveller

*Edge of Sanity - Hell Is Where The Heart Is*

Uzuuuuunca bir süredir buraya tekrar bişeyler yazsam mı acaba diye düşünüyodum ki gecenin bi vakti yapçak iş bulamadım ve tekrar buraya damladım. Aslında bir süre önce yazsam pek çok şey karalayabilirdim ama pek de mantıklı olmazdı. Sakin kafayla yazmak güzel olur diyorum ve başlıyorum.

Şimdi bilen bilir nasıl wow manyağı bir kişi olabildiğimi. Hatta liseden okuyacak olan olursa zirve yaptığım dönemlere şahittir. Neyse efenim yeri geldi asosyal olarak nitelendirildim, ama tonlarca insanla tanıştım ettim kaçıyla gerçekte de görüştüm, birbirimizde konakladık, konserlere koştuk falan. Laakin o çok bilmişlere hep içimden gülmüştüm, o çok yakın arkadaşlarınızla daha ne kadar konuşçaksınız acaba diye. Çok kişinin kavgasına şahit oldum ve trollface ile aslında o zamanlar tanışmışım sonradan farkettim. Şimdi o eskiden oyun oynadıklarımın çoğu oyunu bıraktı vs taş çatlasa 15iyle filan adam gibi muhabbet ediyorum. Şöyle bi düşününce o da güzel aslında. Ama gidip de 6 yıl vakit geçirdiğin insanlar anlamamak için diretirse ister istemez sinir olur insan ki ben de oldum yani. Hatta daha saçma muhabbetlere girmemek için guildden de çıktım, daha sonraki yazıda işlenecek konudan dolayı hesabın donmasına da mani olmadım. Hatta biri okursa diye yazayım guildden ayrılmamın en büyük sebebi summon mevzuu değil yönetim fikriyle benim fikrimin uymamasıydı. Taurenin de dediği gibi fikri uymayan varsa çıkabilir.

Bütün wowda anlattıklarımı yaparken tabiki boş durmadım, madem öyle ben de yapmadığım bişey yapayım bari diyip önce bitirmediğim Assassin's Creedi bitirdim. Sürekli tekrar etmesi harici güzel bi oyunmuş aslında boşuna silip aynı bölümleri tekrarlamışım. Sonra oyun bitince gecenin bir yarısı AC2 yükledim, sonraki baya bi saatimi oyun başında harcamışım. Ezio'nun hikayesini yaşamak daha büyük bir zevkti Altair'e göre. Ama tabiki ccc Altair ccc. Aslında Ezio'nun hikayesi dedim de yalan o Desmond'un hikayesiydi bu oyun. Kendisi de öyle demişti zaten. Çözemediğim bir cutscene problemi hariç oyun baya sürükleyici ve iyi kurgulanmıştı, hala neden bu kadar geç oynadım diye söyleniyorum kendi kendime. O oyunda bitti hemen arkasından AC:Brotherhood kurup onu oynadım filan, bu her ne kadar pek de güzel olsa da AC2den çok küfrettiğim için sana puanım 9 kanka. Ve işin en güzel kısmı bu oyunları oynarken kendimi tüm sorunlarımdan soyutlayıp kafamı bi nebze rahatlatabildim. Gerisini de sonra yazarım artık.

Ayrıca benim blogumu sağda paylaş diyen olursa bi şekilde ulaşabilir. Şimdilik bu kadar.

*Epica - Sancta Terra*